30 Ağustos 2014 Cumartesi

ÇETİN ABİYLE TEKNE

Mavi huzurun rengidir ve maviye hükmeden en mutludur.

Tatil günlüklerimi tamamladım ve tanıtım yazılarımdan sonra yaz defterini kapayacağım. Tatilin her yanı ve her anı güzeldi, tabi bazılarının yeri özeldi. Tekne turumda özel çünkü bir değil iki kere katıldım. Biraz daha zamanım olsaydı, gene katılırdım. Çetin İşten ile yani Çetin Abi'yle Ayfer Milenyum'da tanıştım. Ayfer Milenyum da onca tur arasından rastgele seçmiştim ama iyi ki seçmişim. Diğer tekneler gibi kalabalık değil, tüm gün son ses müzikle baymak da yok, diğer teknelerden farklı bir güzergah izlemekte ama güzel bir güzergah. Kaptanı, çalışanları, tekne barındaki Nur Ablam ve Çetin Abimle harika bir tekne olmuş oluyor. Ama Çetin Abinin yeri özeldir. Hatta tura ikinci katılışımda Çetin Abi gelemeyecekti ki işi vardı, o yoksa olmazdı bu tekne işi. Israrlarımla getirdim, aslında ben kimdim ki? Her müşteriyla aynı fiyatı ödeyen tek bir müşteriydim. İşte, parayla satın alınamayan şeyler var! Çetin Abi para için insan harcayanlardan değil, insan için para harcayanlardandı. Yani zaten o teknenin sahibi değil ki, tur rehberimiz ve usta gemici biri ama beni kırmadı ve geldi. İşte, insanlık ve dostluk böyle bir şeydir ki bunun için tercihim gene Ayfer Milenyum oldu.

İKİZ KARDEŞLER CUNDA

"Doyumsuzsun!" diyenlere inat, bakın karnımı doyurabiliyorum :)

Koskoca yazda bir hafta Ayvalık'ta tatil yaptım ki buna da şükür, çünkü 3 yıldır tatile gidemiyordum. Neyse, bir haftaya bir yıl sığdırmışcasına eğlendim. İyi insanlarla tanışıp dost oldum, güzel mekanlar öğrendim. Bunlardan biri de Cunda'da ev yemekleri yapan İkiz Kardeşler Lokantasıydı. Bir değil iki kere gittim zaten Cunda tarafına da iki kere gitmiştim, yani her gidişimde ziyaret ettiğim bir yer oldu. Zaten bir daha Ayvalık'a tatile gidersem planım belli: Sabah güzel pansiyonumda zengin açık büfe kahvaltımı yaparım, öğlenden akşama kadar olan tekne turuna katılırım, akşamları da geceye kadar Cunda'da takılırım ve acıktığımda da İkiz Kardeşler'de karnımı doyururum, gece olduktan sonra da pansiyonuma yatmaya giderim ki uyumadan önce bahçesindeki hamakta yıldızları izlerim.

MAVİ PANSİYON

Bir pansiyonda kalmıyorsunuz, güzel bir aileye misafir oluyorsunuz.

Tatilimi tamamlayalı bir haftadan fazla oldu. Günlükleri tamamlayayım, bir iki serbest konu çalışayım derken söz verdiğim tanıtım yazıları gecikti. Olsun, geç olsun da geç olmasın. Bu yazıda benim tatilimin mükemmel geçmesini sağlayan etkenlerden birini sizinle paylaşacağım. Adı "Mavi Pansiyon" ama benim için orası Niyazi Amca'mın ve Seval Abla'mım evidir.

25 Ağustos 2014 Pazartesi

FIKRALARLA EVLİLİK

Bekarlık sultanlıktır, kendi donunu yıkayan sultan var mıdır?

Herkesin tek başına geldiği ve gene tek başına ayrıldığı şu dünyada evlilik ne büyük bir meseledir. Sosyolojik boyutu ayrı, psikolojik boyutu ayrı, elbet ekonomik boyutu da vardır. Hukuki ve dini boyutları filan, işte evlilik böyle karmaşık bir şey. Ben de sanki bu işlerin uzmanıymış gibi uzun uzun nutuklar çekmektense, evliliğe mizah boyutundan gireceğim. Sizlere sadece fıkra anlatacağımı sanıyorsanız da yanılıyorsunuz, bütün fıkralarım özenle seçilmiş olup ve her birinden sonra mesajımı yazacağım ki sizlerle fikirlerimi rahatça paylaşabileyim. Bir de ufak bir uyarı yapayım, evli çiftler bu yazıyı sakın beraber okumasınlar! Çünkü fıkraları ve yazdıklarımı okurken ister istemez tepkiler vereceksiniz ki bu eşinizi rahatsız edebilir. Bir düşünsenize eşiniz size "Mahmut! O fıkranın neresi komik ha? Gülme, cevap ver bana..." diye sitem edecek ya da "Tamam Nuray, yarın avukatla konuşuruz ve boşanma işlemlerini başlatırız!" gibi ciddi şeyler söyleyecek. Siz en iyisi bunu gazete okur gibi tuvalette, tablet ya da cep telefonunuzda okuyun. Yuva yıkanın yuvası olmaz derler, aman bulaşmayın bana. Bu arada yazının uzun olduğuna aldırmayın, kapılıp gideceksiniz sonuna kadar.

AYVALIK ALTI

Hem kafa dağıtıyorum hem de mutluluk saçıyorum...

Bu bir blog yazısı değil, kişisel bir tatil günlüğüdür. Hususi Kalem ile değil, Talha CAN ile bağlantılıdır.

Ayvalık'ta son günüm ama zaten tüm günlerim dolu dolu geçmiş, o sebepten tatilin bitmesini gayet normal karşıladım. Hem bugüne de dolu dolu geçirecektim. Gece 11'de otobüsüm vardı, o vakte kadar yaptığım her şey karıma olacaktı. Geceden valizim hazırdı ki sabah vakit kaybetmeyeyim, değerli vaktim gitmesin. Pansiyonunda son açık büfe kahvaltımı yapacak sonra kendimi mavi tura bırakacaktım. Yani eğlenecek, geçenkinden kat ve kat fazla tekneyi sallayacaktım! Ne olsa bu sefer Bulut Abi yoktu, onun tahtını ben devralacaktım. İşte, kahvaltı filan ve pansiyondan ayrılma işlemlerini hallettim. Valizimi orada bıraktım, gece hem valizimi almaya hem de pansiyondakilerle vedalaşacaktım. Önce ödememi filan yaptım ki, istedim hesap kapansın. Cidden ödemede bana yardımcı olunduğunu için çok memnun oldum.

TATLI SAKAL

Yüzümde melek nuru, içimde şeytan ruhu...

Ben ne bir eksiğim ne de bir fazlayım, ben sadece benim! Dışarıdan ne gördüğünüz ya da gördüklerinizi nasıl yorumladığınızı pek önemsemiyorum zaten ben de kendim için doğru ya da yanlış, iyi ya da kötü diyemiyorum. Ben sadece hayatımı yaşıyorum, aynı sizler gibi. Şu "Tatlı Sakal" olayını anlatmadan önce bir açıklamada bulunmak istiyorum. Şu okuduğunuz yazıda kullanılan resme bakın. İlluminati üçgeni ve yazı stili, şeytani bir renk olarak kabul edilen bir kırmızı renk kullanılmış. Sitenin arkaplanına ve banner resmine bakarsak ölümü simgeleyen kuru kafalar kullanılmış. Sitenin sağında bulunan fotoğrafımı incelersek, göğsümün üstünde 6 cm'lik kesik izi bulunmakta ve bu da benim sadomazoşist kimliğimi ifşa etmektedir. Bunlarla birlikte tarayıcınızı incelerseniz sekmelerde bu blog sitesinin logosu pentagramdır. Bir de beni tanıyanları bildiği ve yazılarımda da çekinmeden ifade ettiğim gibi Nazi sempatizanıyım ki 4 yıldır svastika (gamalı haç) damgalı yüzüğümü işaret parmağımda taşımaktayım. Yeni Dünya Düzeni İlluminati'den başlayarak sırayla şeytanı, ölümü, sadomazoşizmi, Nasyonal Sosyalizm'i sırayla bünyemizde barındığımızı belirttik ki az sonra beni tekbirler eşliğinde yakacak grup gelmeden kendimi aklayayım.

AYVALIK BEŞ

Deniz, kum, güneş ve ben birlikte uzun eşek oynadık.

Bu bir blog yazısı değil, kişisel bir tatil günlüğüdür. Hususi Kalem ile değil, Talha CAN ile bağlantılıdır.

Sabah uyandım ve her zamanki gibi kahvaltıyla başladım güne. Sonra biliyordum ki Ayvalık'taki son serbest günümdü çünkü yarın tekneyle coşacak ve gece de Sakarya'ya dönecektim. Zaten Çamlık tarafında kalıyordum, Ayvalık merkezi de bayağı gezmiştim, tekne turu da yapmış kapalı plajda da yüzmüştüm, dün de Cunda'daydım ama bir şey eksikti. Hala Sarımsaklı'ya gitmemiştim! Aslında tek gitmeye çekiniyordum, plajda eşyalarıma tek başıma sahip çıkamamaktan korkuyordum. Aklıma tekne turunda tanıştığımız Hanife geldi, o Sarımsaklı'da kalıyordu. Zaten teknedeyken numarasını almıştım, hemen whatsapp üzerinden bir mesaj yolladım: Günaydın, nasılsın ve bugün napıyorsun?"

COOL OLMAK

Herkes farklı olma çalışıyor ve hepsi birbirinin aynısı olan şaklabanlara dönüşüyor.

Şu popüler kültür nasıl bir şeydir ki herkesi kendine köle yapıyor? Cidden 2-3 ay sonra 5 liraya satılacak kitaplar, ilk çıktıkları an 30 liraya satılıyor ki çünkü onları okumak moda. Hele ki filmler ve diziler var ki onları hiç sormayın. Hemen bir dizi sitesine giriliyor ve #PopülerDiziler başlığında en üst sırada olan dizi seçilerek izlenmeye başlanıyor. Demek ki neymiş, sürü psikolojisi kendini sadece seçim zamanı sandıkta göstermiyormuş. Zaten insanlar olgunlaşana kadar çevresinde olanlardan etkilenir. Bu olgunlaşmanın da yaşla alakası yoktur, kişinin karakter sahibi olmasıyla alakası vardır. Tabi bazen toplum bizi sindirebilir ama bunlar ufak şeylerde olabilir, hayatımızı değiştirecek ölçütlerde olmamalı.

AYVALIK DÖRT

Enerji saçıyorum ve karşılığını da alıyorum.

Bu bir blog yazısı değil, kişisel bir tatil günlüğüdür. Hususi Kalem ile değil, Talha CAN ile bağlantılıdır.

Tatili bitirdim, evimden yazıyorum ama anılarım hala tazeyken şu "Ayvalık Günlükleri"ne kaldığım yerden devam edeyim.

Güne gene her zamanki gibi zengince sunulmuş açık büfeden kahvaltımı yaparak başladım. Zaten önceki gün tekneden gelmiştim ve hala yorgundum. Bir de tekne günümü yazmak için bilgisayarımı oturttum kucağıma ki zaten devamını biliyorsunuz, klavye okşama ve tuşları parmaklama ritüelleri başlıyor. Kendimi kaptırmışım öğlen 3'e kadar yazmışım ama tüm günümü bilgisayar başında geçiremezdim ki. Hem hala Cunda'ya geçmemiş ve ailem için hediyeler almamıştım. O yüzden hazırlandım ve pansiyondan ayrılıp merkeze gittim.

I'M A HERO

Göğsümün üstünde kocaman bir S harfi taşımasam bile içinde kocaman bir kalp taşıyorum.

Geçen gün başımdan geçen şu bayılan kadın olayını detaylı anlatma vakti geldi. Çünkü beni etkiledi hani daha büyük olaylara tanıklık etmiştim ama dahil olmamıştım. Kahraman sayılmazdım ama olay içindeki faydam ve aktifliğim beni kahraman rolüne sokuyordu. Daha fazla laf kalabalığı yapmayı bırakıp, konuyu anlatmaya başlıyorum. Her şey akşam Ayvalık merkezde el yapımı süs eşyaları tarzı şeyler satan pazardan ayrılıp, caddede yürümemle başladı. Mağazanın önünde otururken, arkadaşı da elinden tutup kaldırmaya çalışırken, kadın yana doğru devrilip düştü.

18 Ağustos 2014 Pazartesi

HACIYATMAZ

Gülümsemek de ruhun sporudur, ihmal etmeye gelmez.

Zaman her şeyi iyileştiriyor ama bu iyileşme hızı sana da bağlıdır. Ruhun ne kadar güçlüyse, o kadar çabuk iyileşir yaraların. Bir sporcu gibi her gün egzersiz yapmalıyız, gülümsemeye çalışmalıyız. O zaman ruhumuz daha güçlü olur, bu güç bize kayalarını kaldırıp fırlatma imkanı sağlamaz ama kafamızdaki sorunları atıp kurtulmamıza imkan verir. Aslında her şey insanın kendi elinde, sadece elinden kaçırdıkları vardır ki bu onun kendi hatasıdır.

AYVALIK ÜÇ

Kozadan çıkmış kelebek gibiyim, ömrüm kısa olsa da çok güzelim!

Bu bir blog yazısı değil, kişisel bir tatil günlüğüdür. Hususi Kalem ile değil, Talha CAN ile bağlantılıdır.

Dün tatilimin 3. günü ve hayatımdaki en güzel günlerinden biriydi. Tekne turuna katılarak çok eğlendim ki, karşılaştığım ve tanıştığım insanlarla tur daha zevkli bir hal aldı. Önceki gece çok geç yattığım için sabah saat 10 gibi kalktım ama 10:30'da teknede olmam lazımdı. Yataktan fırlayıp çantamı toparladım ve kahvaltı yapmadan dışarı fırladım, bir dolmuşla hemen limana gittim. Tekneye yetişmiştim ki zaten teknede yoğunluk sebebiyle 11 gibi kalktı. Tek kişi yer ayırttığım için üst katta ve geminin burun kısmında bir yere yerleştim zaten üst kat yani açık alan daha eğlenceli olur ama tek başıma olduğum için biraz içim buruktu. Kendime "Olsun, tatile tek geldin ama kaç gündür eğleniyorsun, otel sahipleri aile gibi seni benimsediler, ilk gün lise arkadaşlarına denk geldim, bugün de bir şey olur ya da olmazsa da sınırsız balığa odaklan." dedim. Bir süre sonra yanımdaki masaya bir çift geldi, onların gelmesi günümü tamamen değiştirdi!

ULUSLARARASI AŞK

Kimi el diyardan eş bulur kendine, kimisi de elindekini kaybeder eşekliğine...

Geçenlerde pansiyonda bir çiftle tanıştım ama öncesini de anlatayım. Pansiyona yerleşmek için geldiğim gün odam boşalırken ben de bahçede bekliyordum. Kendi başıma çay içerken az ileriki masada bir çift kahvaltı yapıyorlardı. Tatlı mı tatlı küçük bir kızları vardı zaten onun bıcır bıcır konuşmaları ilgimi çekmişti. Neyse, çocuk konuşuyor filan annesi de babası da cevap veriyor ama babasının Türkçesi bana biraz tuhaf geldi. Şimdi çift tamamen yabancı desem olmaz, kadın gayet akıcı bir Türkçe konuluyor. Sonra "Aman düşündüğün şeye bak, tatil bölgesi yabancı turist de gelir yerli turist de sana ne." dedim kendi kendime.

16 Ağustos 2014 Cumartesi

AYVALIK İKİ

Bazı bakışlar vardır ki yıldızlardan daha ışıltılıdır ama sahtedir, öyleyse yıldızlara aşığız artık...

Bu bir blog yazısı değil, kişisel bir tatil günlüğüdür. Hususi Kalem ile değil, Talha CAN ile bağlantılıdır.

Tatil günlüğüne devam edelim ama hatırlatırım ki bu sadece bir günlük, tatil bitince bu da bitecek ama blog bitmeyecek. Neyse, sabah 9 gibi uyandım ve kahvaltı yapmaya bahçeye indim. Açık büfe lüks bir kahvaltı beni karşıladı ama benim için bu pek bir şey ifade etmiyordu çünkü ben o ayrı kaplarda duran üç çeşit zeytini birbirinden ayırt edemiyorum ki! Tamam, kaşar peyniri ve beyaz peynir farklı ki benim favorim kaşardır. Reçel ayırt etmem hepsi tatlı gıda ürünü, o yüzden tabağıma kahvaltılık olarak sevdiklerimden koydum ve yanına omlet rica ettim. Bir de kendim için ince belli bardağa koydum çayı sonra kuruldum ağaç altlarında duran masalardan birine ve karnımı doyurdum. Ne demişler? Yediğin içtiğin senin olsun, gezip gördüklerini anlat; o yüzden kahvaltının detaylarına daha fazla girmeyeceğim çünkü sonra sulu sulu karpuz yedim ki hiç sormayın.

AYVALIK BİR

Tatil, evde bedava yatmak yerine dışarıya para saçarak eğlenme aktivitesidir.

Bu bir blog yazısı değil, kişisel bir tatil günlüğüdür. Hususi Kalem ile değil, Talha CAN ile bağlantılıdır.

3 yıldır tatile gidemediğimi fark ettim zaten ondan önce de çocukken ailecek Didim'e gitmiştik yani denize, sıcak havaya, gezmeye ihtiyacım vardı. Bu sebepten tüm yaz para biriktirdim sonra bütçeme göre tatil planı yaptım. Ayvalık'a gidecektim hem orayı biliyor hem de orada daha rahat edeceğimi düşüyordum. Burslar yenilmedi, anne baba da cebe harçlık sıkıştırdı sonra otobüs biletleri ve tek kişi kalacağım için hoş bir pansiyonda yer ayırttırdım. Neyse tarih geldi, çok programlı biri olmama rağmen valizimi son anda hazırladım ve annemle terminale gittik yani tek de giderdim de vedalaşmak için gelsin istedim. Sonra saat ilerlediği için annem gitti, abim mesaiye gitmeden terminale uğrayıp beni yolcu etti. Öyle böyle bir haftalık maceraya atıldım zaten bazı maceralar iki yıl gibi uzun olurken bazılarıysa bir hafta gibi kısa olur, mühim olansa her anından tat almaktır. Tatil günlüğü yazacakken gene felsefe dersi vermeye başladım, bunu burada kesiyorum ve tatil olayına geri dönüyorum.

ASLA PES ETME

Ölüm çirkin bir şey değil ama hayat kadar da güzel değil!

Bundan 3-5 gün önce olsa gerek, tatil için otobüs biletlerimi almak için çarşıya gitmem gerekti ve belediye otobüsünde yanıma yaşlıca bir amca oturdu. Bir ara kulağıma eğilip "Hayat güzel." dedi, ben de "Hıhı" diyerek geçiştirdim ama aslında içimden "Yaşlandığın için hayat kıymete bindi yoksa hayat çekilmez ki!" diye geçirdim. Hemen sonra gözlerini bana dikti ve sanki içimdekileri duymuşça, yaşadığım acıları hissetmişçe "Asla pes etme!!!" dedi. Başta irkildim ama bu iddiayı sertçe savunmasının elbet sağlam dayanakları olmalı diye düşündüm.