24 Eylül 2014 Çarşamba

TEK OLMA MESELESİ

Tek doğdum ama tek ölür müyüm? Bundan emin değilim.

İki haftadır yeni blog yazısı yayınlayamadığım farkındayım ama bu size benim iki haftadır yattığımı da düşündürmesin. Çünkü yazmaya çabalıyorum, gene de yazıları yetiştiremedim. Düzce'ye gelince hastalandım, bu şehir beni hasta ediyor. Yazın topladığım enerji tüm yıl yeter diye düşünürken, bir haftada tükendim. Yine de asla pes etmedim ve gördüğünüz gibi geç de olsa bu yazıları yayınlayabildim. Ne de olsa hayat devam ediyor değil mi? Zaten etsin, edebildiği kadar etsin. Bir gün ölüm herkesi öldürecek. Zihnimde hep "Ölüm gerçeği bizi korkutsa da, ölüm fikrinin bizi kurtaracağı kesindir." sözleri yankılanır.

Kafam çok karışık, anlayamadığım şeyler var. Mesela iyi bir insan olmak zor ve insanlar kolaya kaçarak kötü olmayı tercih ediyor. Ama yaşamak da zor, o zaman insanlar neden kolaya kaçıp ölmek adına intihar etmiyor? İnsanlar çok garip, pencere kapalı olduğu halde cama atan sinekler gibiler. Bir gün ölüp gidecekler ama şu sınırlı ömürlerinde yemedikleri halt yok. Tamam, insan zevk ve keyif düşkünü olabilir ama diğer insanların acılarından zevk almamalıdır. Sanki herkes benim ölmemi bekliyormuş gibi hissediyorum, herkes bana "Hala ölmedin mi sen?" der gibi bakıyor. Geçen sene bileğimi kestim diye bu sene kafamı mı kesmem gerek? Ben bileğimi hastaneye 650 metre uzaklıkta kesmiştim ve 6 dikiş attılar, o da ustura jileti kesiği kapanmadığı içindi. Eskiden 3 ayda bir kan bağışı yapan biri olarak biliyorum ki vücudumuzda 6 litre kan var ve  bağış sırasında 500 ml kan bağışı yapıyoruz yani hiçbir şey olmuyor. Zaten vücut 750 ml kana kadar kendi yenileyebiliyor. Olay 1,5 litre kan kaybedildiğinde başlıyor, o da susuzluk ve baş dönmesi gibi başlangıç belirtileridir. Sözün o ki, kan kaybından ölmek için kendinizi banyoya kitlemeniz ve dolu bir küvete yatmanız gerekir. Banyoda kitli kalmak sizin hastaneye yetişmenizi önler, küvetteki su da kan akışını hızlandırıcaktır. Bu arada bileğimi intihar için değil de hobi olarak kestiğimi itiraf etmiş oldum ve nasıl intihar edilmesi gerektiğine dair bir yol öğrettim. Hatırlatın da haftaya limon kolonyasından kokteyl yapmayı anlatayım.
Konuyu dağıttığımın farkındayım ama canım dağıtmak istiyor, içimden geldiği gibi davranamayınca stresli ve gergin oluyorum. Düzce'ye geldiğimden beri gergin olduğum için iki haftadır yazıları yetiştiremedim, stresten hastalandım ve günde 11 saat uyumaya başladım, günde 4 öğün yiyen biri olarak 2 öğünü zorla yedim, sebepsiz öksürük krizleri başladı. Bunlardan ve hep içime atmaktan sıkıldım. Birlikteliğin mutluluğunu nasıl yaşadıysam, ayrılığın da hüznünü yaşamaya karar verdim. Akşam kampüse gittim, kimsenin göremeyeceği bir yerde ağlamaya çalıştım. Zorlayınca gözlerimden bir iki yaş çıktı ama onlar da akarken sakallarıma takıldı ve kuruyup gittiler, gene de ağlamış oldum. Sonra da internetten bir iki ayrılık şarkısı dinleyip facebookta paylaştım kimseyi umursamadan. Dedim ya, insanlar öleyim diye bekliyor çünkü acıdan besleniyorlar. Gene de kimseyi umursamadım, bir de tüm insanlar kötü değiller. Tanıdığım iyi insanlar da var, bana destek olan ve yanımda duran insanlara çok teşekkür ediyorum. Karşımda durup acılar içinde kıvranarak ölmemi bekleyenler de öyle şeyler beklemesinler yoksa kendileri yanarlar. Ben eskiden "Tek doğdum, tek öleceğim." derdim ama bu doğal ölüm için geçerliydi. Artık tek ölme konusunda kararsızım, giderken yanımda 5-10 kişiyi de götürmek isterim. Hatta imkanım olsa da katliam yapsam, bunlar sizi korkutmasın bunlar hayal ürünü şeyler. Hem dün gece erkenden uyuyakalmadım, saat 3'te yattım ve gece de acıkmıştım. Anlaşılan iyileşmeye başladım, bu yazıları yazdım, hüznümü yaşadım, hayat de devam ediyorsa ben de iyi olmaya çalışayım. Hem biliyorum ki düştüğümde bana tekme atacak insanların çok olması beni korkutsa da elimden tutup kaldıracak o az insanların var olduğunu bilmek bile beni rahatlatıyor.

Bir de bir şey fark ettim, hayatı edebiyatlaştırınca hayat daha çekilir hala geliyor. Lisede yalnızlıktan kahrolurdum ama yalnızlık edebiyatıyla hayata tutunurdum. Şimdi ayrılık acısı çekiyordum ama ayrılık edebiyatının da tadına doyum olmuyor.

Bu Haftanın Yazıları
* Tek Olma Meselesi
* İnsanlar
* Define
* Testere

N'olur N'olur N'olur (Yasemin Mori)
Bir adım atsan bana doğru
Görüversen sonra beni
Ne hali varsa yalnızlığın
O da bunu görse bari!

Bir kere olsun n'olur n'olur
Göz göze gelsek senle, sonra
Dursa biranda tüm yalanlar
Unutsak neymiş dünya hali!

Esas söylediğim
Bak ben zır deliyim!
Ya benimsin ya da ölüsün!
Budur tek söylediğim!

Nolur nolur nolur!
Bu suç belki af bulur!
Nolur nolur nolur
Kendini bana ver!
Gözden çıkardım yari
Yalnız ölmesem bari!
Nolur nolur nolur!
Kendini bana ver

4 yorum:

  1. Çok severim bu şarkıyı da hatunu daa!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazılarımı iyi kötü yazıyorum ama işimi de garantiye alıp, yazıları böyle güzel şarkılarla sonlandırıyorum işte :)

      Sil
  2. Tek doğdun ama tek ölmezsin. Bu ölürken kendimizle götüreceklerimizle ya da öldüğümüzde kokuşmuş leşlerimizin üstündeki 2 metrelik toprağa kimi sahte kimi içten dökülen göz yaşlarıyla da ilgili değil.
    bu hayat yolunun her 20 metresinde bir edindiğimiz kimliklerle igili. Öldüğünde hatta ölmene gerek yok yaşadığında seni yalnız bırakmayacak olan onlar. Ağladın; her ne kadar uzamış sakallarını bitiremediği için yarı yolda yok olup giden gözyaşalrın toprakla buluşup çamurdan yeni bir insan yaratamadıysa da sende yeni bir kimlik yarattı, duygusal Talha…. Ya da ne bileyim zevk için intihar ettin. Bu hayatta kaç adam (kadın) denemek için intihar eder. david hume başta olmak üzre şu empiristlerin hepsi sana imreniyordur. Deneyciliği iliklerine kadar daha doğrusu bileklerine kadar yaşamışsın. laf ampirizmden açılmışken onlardan biraz faydalanayım saçmalıklarımı daha rahat yazmada… tabutlar rostoya, yok yok öyle değildi hah hatırladım tabula rasa evet tabula rasa diyorlar. Doğuştan ben boş bi levhayım ve durmadan yazıyom buraya bir şeyler. Bilmem benim kimlik kuramım da buna benzer biraz.( bak hele benim kimlik kuramım hiç güleceğim yoktu kendimi bi bok zanettim, neyse kanka bozuntuya verme az kendime böbürleneyim , hem edebiyat dedin ya la edebiyat olmazsa hayat çekilir mi realde bi bit ken burada milyonbitler dolusu yazı yazıp kendimi bir şey zannediyorum, maslow bu alemi görse sokmuşum piramidine kendini gerçekleştirmek mi istiyorsun word de yazı yaz derdi, neyse bu açıklama çok uzadı açıklamadan önceki cümleye döneyim.)yani demem o ki doğuştan bu boş levha var ve sürekli yeni kimliklerle doldurursun bu levhayı. Sonuç tabuta rassa mız yani önceden boş olan bu tabutumuz farklı bir sürü kimlikle doldu. Bunların hepsiyle nasıl yaşayacaksın. Birinin dediğine diğeri gelmez öbürünün dediğini beriki yapmaz beni ipleyen yok zateM. Mevzu böyle uzar gide o yüzden bence kankim biz boşverelim ölürken yalnız olacak mıyız olmayacak mıyız ı biz yaşarken bu kalabalık içinde nasıl yalnız kalacaz onu bulalım.
    imza kendi kalabalığında yalnız kalamayan çocuk….
    dip not : yalnız kalamadığım için yazamıyordum yorumları, o haylaz kimlikleri her atlattığımda yazarım o yüzden esirgeme bizi bu kafa ütüleyen yazılarından parmaklarına sağlık sağ işaret parmağın hariç ondaki yüzüğü hiç sevmediğimi biliyorsun …:D

    dipnot 2: müziği dinleyemedim bi ara dinlerim şu an duman dan kırmış kalbini adlı parçayı dinliyorum ve tıraş makinesi ile kendimi jiletliyorum. Napalım dumanda müslüm baba ya en yakın müzik gurubu olsa da bu kadar etki ediyor .

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Ameliyatımı icra ettim, hiçbir ağrı duymadım. Kan aktıkça biraz sızlıyor. Kanım akarken baldızım aşağıya indi. Yazı yazıyorum, kapıyı kapadım diyerek geriye savdım. Bereket versin içeri girmedi. Bundan tatlı ölüm tasavvur edemiyorum. Kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. Baygınlık gelmeye başladı." okuduğunuzda irkildiğiniz bu satırlar ilk Türk materyalisti olarak tanınan Beşir Fuat’a ait intihar mektubundandır… Yaşamı kadar intiharı da ürperticidir. Son gecesinde evine gelip odasına kapanır hizmetçisine rahatsız edilmek istemediğini söyler. Vücuduna morfin enjekte ettikten sonra her zaman yanında taşıdığı neşterini çıkarır bileklerini dört yerinden keser gördüklerini son derece vakur bir şekilde yazar. İlkin çok sakindir ama narkozun etkisi geçmeye başlayınca dişlerini sıkmasına rağmen bağırır. Sesine gelen hizmetçisi şok olur görüntü karşısında hemen doktor çağırırlar, doktor yakın bir arkadaşıdır hemen müdahale eder ama Beşir Fuat’ın son sözleri dökülür dişlerinin arasından; "beş dakikalık ömrüm kaldı boşuna uğraşma"… Sanki intihar eder gibi değil de, bilimsel bir deney yapar gibi, ölüm duygusuna hakim olmanın hazzını tadıp, merakını gidermenin tatlı hezeyanını yaşar gibi… Ölürken, ölmek üzereyken o an’ın hissiyatı ile yazabilmek duygusu, intihar mektubu olarak bilinen son olarak yazdıkları; mektuptan ziyade ölümle ilgili yapılmış bilimsel bir deneyin bitirilmemiş çalışma notlarını andırıyor. Mektubunun son kısmını mürekkebi yerine kanıyla yazmıştır, hatta bazı yerleri okunamayacak durumdadır.

      Sil