18 Ağustos 2014 Pazartesi

ULUSLARARASI AŞK

Kimi el diyardan eş bulur kendine, kimisi de elindekini kaybeder eşekliğine...

Geçenlerde pansiyonda bir çiftle tanıştım ama öncesini de anlatayım. Pansiyona yerleşmek için geldiğim gün odam boşalırken ben de bahçede bekliyordum. Kendi başıma çay içerken az ileriki masada bir çift kahvaltı yapıyorlardı. Tatlı mı tatlı küçük bir kızları vardı zaten onun bıcır bıcır konuşmaları ilgimi çekmişti. Neyse, çocuk konuşuyor filan annesi de babası da cevap veriyor ama babasının Türkçesi bana biraz tuhaf geldi. Şimdi çift tamamen yabancı desem olmaz, kadın gayet akıcı bir Türkçe konuluyor. Sonra "Aman düşündüğün şeye bak, tatil bölgesi yabancı turist de gelir yerli turist de sana ne." dedim kendi kendime.

Odam boşalınca valizimi aldım, odamın olduğu kata çıktım. Odanın kapısını açmaya çalışırken, yan odadan o bay ve küçük kızı çıktı. Gülümseyerek merhaba dedi; kişiyi yakından gördüğüm için saç sakal rengini kızıllığı, merhaba deyişindeki ton ve nazikliğiyle İngiliz olduğunu aldım. Tamam, çiftin İngiliz olduğuna karar vermiştim ve kadının nasıl o kadar iyi Türkçe öğrendiğine şaşırmıştım. Ertesi gün kahvaltıya indim, kahvaltım bitti ama canım bir çay daha içmek istedi büfeye gittim. İngiliz kadın ve küçük kızı, büfenin yanındaki masada oturuyorlardı. Kadın kahve içmekte, çocuk da bir dergiye bakarak eğlenmekteydi. Çay doldururken ne duyayım? Küçük kız da Türkçe konuşuyor, çift İngiliz ise çocuklarına niye Türkçe öğretsinler? Çocuklarla aram iyi olduğu için kızın başını okşadım, elindeki dergiye baktım üzerinde Karlar Kraliçesinin resmi vardı. "Benim kardeşim de Karlar Kraliçesini çok seviyor, iki defa sinemada izledi." dedim, baktım çocuk ben anladı, annesi de kızının Karlar Kraliçesini çok sevdiğini söyledi. Bir üstüne üstlük TRT Çocuk Kanalı hakkında konuşunca kadının Türk olduğunu anladım. Uluslararası bir evlilikle karşı karşıyaydım ve çok da ilgimi çekmiş ayrıca da hoşuma gitmişti. "Yanınızdaki bey sanırım eşiniz değil mi?" diye sorarak olayı doğruladım ve hemen işin magazin kısmını öğrenmek istedim, nasıl tanıştılar evlendiler filan.

Hanımefendi gayet içtenlikle sorumu cevapladı ve mazilerini anlattı. Kendisi üniversite eğitimi için İngiltere'ye gitmiş, orada tanışmışlar ve birbirlerinden hoşlanmışlar. İşte sonrası ortada, aşklarını evlilikle daha ileriye taşımışlar, bir de bu aşkın meyvesi o tatlı küçük kız dünyaya gelmiş. Daha ne diyeyim? Allah mesut bahtiyar etsin. Yani sen kalkıp Türkiye'yi aşıyorsun, eğitim için gidiyorum diyorsun ve hayatının erkeği bulup geliyorsun. Farklı dilleri konuşup anlaşırken, aynı dili konuşup anlaşamamak ne acınası bir durum... Aslında o çift farklı dilleri konuşmuyordu, ikisi de sevgi dilini kullanıyor ve anlaşıyorlardı. Zaten kişileri din, dil, ırk, yaş, statü, felsefi inanç gibi kriterlere göre değerlendirirsek o zaman çıkar dilini, bencillik  dilini kullanmış oluruz. Aksine bu kriterleri bir kenara bıraksak çıkar dilini değil, o farklı dilleri konuşmalarına rağmen evli, mutlu, çocuklu yaşayan çift gibi sevgi dilini kullanmış oluruz.

Ben iyiliğe inanıyorum ve sevgi dilini konuşuyorum çünkü ben bir suyum. Evet, bir su kadar saf ve bir o kadar temizim işte. Benimle bahçe sularsan sana çiçek veririm, bana rakı katarsan seni sarhoş ederim, isteyene çay da olurum kahve de ama beni ziyan edersen ben değil; sen kaybedersin. Çünkü hayatım ben, saf ve temiz suyum. Her su insana şifa olmaz; zehirlisi, kirlisi, çamurlusu, hastalıklısı insana yaramaz ki hatta hayvana bile yaramaz. Dünya hızla kirletmekte ve aynı hızda kalplerimiz de kirlenmekte, pislikten temizlenmek ve arınmak için suya ihtiyaç vardır. Lakin su kalmamıştır çünkü sular ziyan edilmiş, kıymeti bilinmemiştir.

Eşek Gözlüm (Murat Kekilli)
Oy benim eşek gözlerine kurban olduğum
Ne de güzel bakıyorsun oy sürmeli sürmeli
Şimdi bana çok kızacaksın seni bilmezmiyim
Kötü niyetle söylemedim vallahi billahi
Dünya`nın en güzel gözleri eşşeklerdedir
Sana ettiğim onca iltifat hep bu nedenledir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder